“Ya benim çok sapık duygularım var ya da şeytan onlara uğramıyor. Bir genç kızın vücut hatlarını gördükten sonra şeytan size üflemiyorsa ya erkekliğinizi ya da imanınızı kaybetmişsiniz demektir, kız öğrencilerin giydiği eşofman onları çıplak yapar, eşofman zinadır” şeklinde paylaşımlar yayınlayan Konya Ayşe Kemal İnanç Kız Anadolu İmam Hatip Lisesi’nde görevli Felsefe öğretmeni görevden alınmış.
İyi yapılmış.
Fakat bu zihniyete sahil milyonların zihnini nasıl görevden alacağız?
Ülkemizde erkeklerin çoğunun; kadına bakış açısında, ciddi bir tedavi ve rehabilitasyona ihtiyacı var.
Bedensel hatları belli olan; mini etekli, şortlu veya değişik dekolte kıyafetleri giyen kadınlara karşı bir saldırı var. Yurtlarda gerek erkek gerekse kız çocuklarına yönelik taciz ve istismarlar her gün artıyor...
Öne sürülen tez şu: ”tahrik oluyoruz, günaha giriyoruz, toplumsal ahlakımıza aykırı ...”
Evvela, hetero seksüel erkeğin ya da kadının, karşı cinsten, bazen tahrik olmaması anormal olur. Yani tahrik olabiliriz, bu normaldir. Lakin ahlaki ve toplumsal değerlerimiz; nerede ve ne zaman, nasıl davranmamız gerektiğini bize bildirir. Zihnimizden, içimizden geçen her istek ve arzumuzu hemen yaşama aktarabiliyor muyuz? HAYIR!
Onlarca dürtülerimiz ve “yasak” arzularımız var. Bunları baskılıyoruz. Meşru ve makul çerçevede kendimizi tatmin ediyoruz.
Bizlerin kendimizi eğitmemiz, nefis terbiyesi yapmamız gerekiyor.
En önemli husus: kadın görünce, aklına ilk cinsellik gelen ilkel zihniyetin terk edilmesidir.
Kadını önce insan, sonra dişi bir şahsiyet olarak görmek gerekiyor.
Maalesef, geleneksel eğitim ve “ahlak anlayışımız” kadını cinsel bir obje, tehlikeli ve baştan çıkaran bir mahluk gibi görüyor.
Bazı çevrelerde, erkeklerin kadınlardan, kadınların da erkeklerden uzak durması telkin ediliyor. Yoksa, şeytanin devreye gireceği söyleniyor. Ve de, erkeğin “tahrik” olmaması için; kadınların kıyafetlerine dikkat etmesi, takıp takıştırmaması “ düzgün yürümesi”, sokaklarda ses çıkarmaması, hamileyse dışarı çıkmaması, mümkünse evinde oturup çocuk bakması isteniyor.
Bunu talep edenler farkına varmadan erkeği zayıf, zavallı; iradesiz ve hayvanlar gibi dürtüsel davranan bir yaratık konumuna sokuyorlar.
Ve de kendilerine “ hakim olmak” için çareyi kadını göz önünden uzaklaştırmakta buluyorlar.
Namusu sadece kadın üzerinden “kontrol” etmek; en hafifinden bencillik ve ahlaksızlıktır. Kadına çeşitli yasaklar koymanın manası şudur: ”ben dürtülerime hakim olamıyorum, kendimi terbiye edemedim. Dürtülerimi bana hatırlatıyorsun. En iyisi, sen göz önünde bulunma! Ben de rahat edeyim. Ama gizliden istediklerimi yapayım..” Diğer yandan, Ortada korunması gereken bir namus varsa, bu kadın erkek her kesin görevidir...
Ülkemiz de ve İslam coğrafyasında ciddi bir “kadın açılımına” ihtiyaç var. Bir insanın ilk öğretmeni olan annelerin okutulması ve meslek sahibi yapılması şarttır. Kadın yapabileceği her işte; toplumsal hayata ve üretime katılmalıdır.
İs yerlerinde, çocuklara yönelik kreşler ve diğer kurumlar yaygınlaştırılmalıdır.
Müfredatta ki ve dini eserlerdeki kadına bakış açısı gözden geçirilmelidir.
Cinsiyetçi yaklaşım toprağa gömülerek, insani özellikler ön plana çıkarılmalıdır...