Kanaatimce...

Anasayfa Fıkralar Öyküler Güzel Sözler
Ahmet Nazlı Kimdir?

Asıl Sorun - 1

Ahmet Nazlı

Risale Haber- 26 Kasım 2012

1789 Fransız ihtilalinden sonra ortaya çıkan ulus-devlet modeli, birçok sorunu da beraberinde getirmişti. Self-determinasyon(her ulusun kendi kaderini belirleme hakkı) her devletin bir ulusu olması fikri, sanayi devrimiyle birlikte Avrupa üzerinden doğuya doğru bütün halkları etkilemişti.

Osmanlı devleti de bu ulus-devletleşme sürecinden etkilenmiş; ondokuzuncu yüzyılın başından itibaren, modern ulus-devlet olma yolunda adımlar atılmaya başlamıştı. Modernleşme sürecinde, Islahat ve tanzimat fermanları bu yeni dönemin köşe taşlarını oluşturmaktadır.

Yavuz Sultan Selim’den sonra, pek de ciddi bir problem teşkil etmeyen kürt aşiretleri, bu yeni dönemde devlet tarafından bir problem olarak algılanmıştır. Ve modernleşen devlet yapısı büyüdükçe, bireyler küçülmüştür. Küçülen sadece bireyler olmamış, gelenek ve aşiret gibi doğu toplumlarının kurumları da bu yeni devlet tarafından dönüştürülmeye çalışılmıştır. İşte tam da bu aşamada, doğuda Osmanlı devleti ile kürtler arasında çatışmalar yeniden baş göstermiştir.

Osmanlının yeni nizamı, kürtleri bu yeni düzene boyun eğdirmek ve modern devletin sadık kulları haline getirmekti. Ancak, şarkın sarp ve kayalıklarında yaşamaya alışan bu yapı, modern devlete karşı, devletle çatışmayı göze alabilmiştir. Yine de modern araçlardan mahrum olduğundan dolayı, (kısmen modern bir devlet haline gelen) Osmanlı devletine karşı mağlup olmuştur. Gelenek, modernizme karşı mağlup olmuştur.

II.Abdülhamit ise Hamidiye alayları inşa ederek ya da bazı öğrencilerin İstanbul’daki mekteplerde okutulması yoluyla, bu toplumu daha çok ehlileştirmeye çalışmıştır. Bu yolla, kısmen de olsa çatışmalar azalmıştır. Ancak buna rağmen, yine de doğudaki modernleşme sancısı dinmemiştir.

Cumhuriyet döneminin kuruluş yıllarında, Türk unsuru ile beraber kurucu irade olarak var olan Kürtler, ikinci meclis tarafından tamamen dışlanınca, bölgede tekrar ciddi bir şekilde sorunlar çıkmaya başlamıştır. Cumhuriyet iradesi, tamamen modern bir devlete tahvil olunca, sorun daha da derinleşerek kök salmıştır. Cumhuriyet kadrolarının, devletin resmi dinini kaldırmasından sonra da milliyetçilik, devletin resmi bir dini haline gelmiştir/getirilmiştir.

Tasfiye, yeni ulus-devletin yeni dininden kaynaklanmaktadır. Bu yeni dinin adı Türk milliyetçiliğidir. Milliyetçilik, adeta dini bir formda sunulduğundan dolayı, kürtler, bu yeni dinin ‘kafirleri’ olarak algılanmışlardır. Bundan sonra inkar politikası, Cumhuriyetin resmi politikası olacaktır. Cumhuriyetin ilk yıllarındaki bu milliyetçilik, kısmen bazı dindar çevrelere de enjekte edilmiştir.

Dindar çevreler, genel olarak devletten uzak kaldığı sürece, milliyetçilik, resmi bir politika olarak hayatiyetini devam ettirmiştir. Ancak Demokrat partinin iktidara gelişinden sonra, devletin dindarlarla kısmen barışmaya başlaması ile, bu resmi milliyetçilik ideolojisi, dindar çevrelere de sirayet etmiştir.

Resmi milliyetçilik, sivil bir forma bürünmüştür. Devletin resmi politikası dinsizlik iken, bu politikada kısmen geri adım atmış, ancak bunun bedeli olarak dindar halkın milliyetçi bir söyleme sahip olmasıyla sonuçlanmıştır. Başka bir deyişle, Milliyetçilik, dinsiz olarak kalamadığı için dönüşmüş ve dindar bir milliyetçilik söylemi geliştirmiştir. Türk milliyetçiliği, dini öldüremeyince, dini kabul edip onu dönüştürmüştür.

1960’lı yıllardan sonra milliyetçilik, dini çevrelerin önemli bir motifidir artık. Resmi ideoloji, halkın büyük bir kesimi tarafından, hatta dışladığı kesimler tarafından sahiplenilmiştir. 1980 sonrası Türk-İslam sentezi tanımlamaları ise, zaten var olanın isimlendirilmesinden başka bir şey değildir. Böylece Kemalizm, dindarlara milliyetçiliği enjekte ederken, önemli bir halk desteğini arkasına almıştır. Şimdilerde Kürt sorunun çözümünde direnmesi, halkın bu önemli dönüşümünden kaynaklanmaktadır.

Türkiye coğrafyasında bu olurken, sınırlarının dışında da Kürtlerin yaşadığı devletlerde, bazı gelişmeler oldu. 1937 yılında, İran, Irak, Pakistan ve Türkiye arasında Sadabad Paktı imzalandı. Bu paktın imzalanmasının uluslararası boyutu olmakla beraber, bölgesel boyutu da önemlidir. Bölgesel boyuttan kastedilen, İran-Irak-Türkiye sınırlarına yakın yerlerde yaşayan Kürtlerle ilgili olan hususlardır.

Bu paktın 7.maddesi, üye ülkelerden her birinde vuku bulacak bir hadisede, diğer üye ülkelerin birlikte hareket etmesini öngörmekteydi. Madde şöyle demektedir: Bağıtlı taraflardan her biri, kendi sınırları içinde, diğer bağıtlı tarafların kurumlarını yıkmak, düzen ve güvenliğini sarsmak veya politik rejimini bozmak amacıyla, silahlı çeteler, birlikler veya örgütlerin kurulmasını ve eyleme geçmelerini engellemeyi yükümlenir.

Maddede açıkça geçmemesine rağmen, bir ülkede yaşayıp, diğer ülkede karışıklık çıkarabilecek potansiyelde bulunan unsurlar, bu ülkelerde yaşayan kürtleri ifade etmektedir. Bu yüzden, bu ülkelerde yaşayan kürtler, yaşadığı ülkenin nizamına uydurulmak için zaman zaman te’dip edilmişlerdir. Bu devletlerden her hangi biri kendi kürt vatandaşını ezerken, diğer ülke, ilgisiz kalmakta ve hatta bazen desteklemektedir.

Öte yandan Türkiye cumhuriyeti sınırları dahilinde, anayasadan din maddesinin kaldırılması, 1934 tarihli iskan kanunu, 1935 tarihli dersim kanunu gibi uygulamalarla, faşizme giden yolda milliyetçi köşe taşları döşenmeye başlamıştı.

Bu temel değişiklikler, Türkiye toplumunun doğu coğrafyasını daha çok rahatsız etmekteydi. Bu yüzden, hadiselerin önemli bir kısmı burada cereyan etmiş ve buradaki kürt nufusundaki milliyetçiliği beslediğini söyleyebiliriz. Böylece milliyetçilik tarihinde bir kez daha türk milliyetçiliği, kürt milliyetçiliğini kışkırtmıştır.

(Aslında bugünkü yazıda, geçen hafta Mazlumder tarafından 2.si düzenlenen kürt forumu ile ilgili bazı noktalara işaret etmeyi düşünmüştüm. Ancak, forumda dile getirilen görüşlerde, sorunun asıl kaynağı olarak milliyetçilik görünmediğinden dolayı, ben de milliyetçilik hastalığı ile ilgili olarak, yukarıda özetlediğim hususları, orada sunmuş oldum. Forumda dile getirilen görüşleri eleştirdiğim konuları nasipse, bir sonraki yazıda dile getireceğim.)

Ahmet Nazlı uzunsag
Ahmet Nazlı